PSİKOTERAPİDE ORTAK İYİLEŞTİRİCİ ETMENLER
ANKSİYETE İLE BAŞA ÇIKMA
DUYGUSAL YEME
“En genel anlamıyla psikoterapi, akıl hastalıklarının, ruhsal rahatsızlıkların, davranış bozukluklarının tedavisi veya semptomların hafifletilmesi amacıyla kullanılan her türlü bilişsel, davranışsal yöntemdir. Bugün dünyada psikoterapi adı altında bazıları birbirine benzer, bazıları taban tabana zıt yüzlerce farklı terapi yöntemi uygulanmaktadır.”(Budak, 2003,s.620). Psikoterapi birçok psikiyatrik rahatsızlıkta uygulanabilir. Danışanın çoklu psikiyatrik tanı aldığı durumlarda, bütün semptomları açıklayacak ortak nokta bulunur ve danışan gelişimsel öyküsü içinde daha iyi anlaşılıp psikoterapi ile içgörü geliştirmesine yardımcı olmak gerekebilir. Üzerinde durulması gereken asıl nokta, danışanın ihtiyaçlarına uygun olan bir yaklaşımın seçilmesidir. (Özmen,2008,s.304).
Jerome D. Frank, danışanın fayda sağlayacağı dört ortak ögenin bütün psikoterapilerde olduğunu iddia etmiştir:
✓ Duygusal destek
✓ Umut vermek
✓ Problemin nasıl doğduğuna dair unsurları ortaya koymak
✓ Diğer insanların sorunları ile karşılaştırarak problemi daha geniş bir bağlam içine yerleştirmek ki bu normalleştirme olarak adlandırılır. (Akt. Linden,Hewitt,2013,s.216)
Duygusal Destek:
Terapist, danışanı olduğu gibi kabul etmeli ve onu anlamaya çalışmalıdır. Terapi süreci
boyunca onu yargılamaktan ve eleştirici üsluptan kaçınmalı, kendi değer yargılarını bir tarafa bırakmalıdır. Bu destek sürecinde terapist, danışanın duygu, davranış ve düşüncelerini yeniden düzenleme yolunda ona rehber olmalıdır.
Umut Vermek:
Danışanın yaşamını tatmin edici bir şekilde yaşayamamasının nedeni umutsuzluktur. Kişi
geçmişte yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle geleceğini de karanlık görebilir. Bu noktada
terapist, danışanın yeni bir bakış açısı geliştirmesi ve gelecekle ilgili olumsuz duygu ve
düşüncelerini yeniden gözden geçirmesi konusunda ona umut vermelidir.
Problemin Nasıl Doğduğuna Dair Unsurları Ortaya Koymak
Tedaviye başlamadan önce problemin çıkış noktası belirlenmelidir. Bunun için, danışanın
yaşam öyküsü, ayrıntılı bir şekilde ele alınmalıdır.
Normalleştirme:
Danışanın yaşadığı sorunun ona özgü olmadığı böyle bir sorunu aslında herkesin
yaşayabileceği konusu terapide ele alınmalıdır.
Bu dört unsur tüm psikoterapilerin sağladığı özel olarak belirtilmemiş yararlar olarak
düşünülebilir. Bunların yanı sıra, terapi seansı boyunca, danışana “an” ve “an” karşılık
vermeye yarayan mikro beceriler vardır. Bunlar:
✓ Empati göstermek
✓ Cesaretlendirmek
✓ Açık-net ve zamanlaması uygun, tehditkar olmayan sorular sormak
✓ Uygun bir şekilde düşüncelerini söylemek
✓ Danışana gerekli olan gerçekçi bilgileri sağlamaktır. (Linden, Hewitt,2013,s.216)
Psikoterapinin getirileri aşağıdakilerden de etkilenebilir:
✓ Terapistin deneyimi ve eğitimi
✓ Köken
✓ Hastanın cinsiyeti
✓ Terapistin cinsiyeti
✓ Hastanın yaşı
✓ Tedavi öncesi stres seviyesi
✓ Terapist ve hasta arasındaki işbirliğinin kalitesi
✓ Terapistin gerekli tedavi protokolüne uygun davranması
✓ Terapinin uzunluğu
✓ Aktarım şeklidir.
İyileşme sürecindeki en önemli konulardan bir tanesi de terapötik ittifaktır. Terapötik ittifak, karşılıklı güven ilişkisini gerektirir. Bu süreç içerisinde, danışanın özelinin korunacağı konusunda emin olması sağlanmalı ve terapist bu konuda işaret vermelidir. Terapötik ittifak içerisindeki üç kenetlenmiş bileşen şöyle sıralanabilir (Bordin,1976):
Bağlar: Güven ve sevgiyi işaret eder.
Görevler: Terapide yapılacaklar konusunda terapist ile danışanın yaptığı anlaşmadır.
Hedefler: Tedavinin getirisi konusunda danışanın ve terapistin ortak beklentisidir
(Akt. Linden,Hewitt,2013,s.217).
Sonuç olarak, psikoterapi sürecinin başarıya ulaşmasında doğru yaklaşımın seçilmesi ve bu süreç boyunca terapistin her konuda danışanı destek olmasının büyük payı vardır. İzmir Psikolog
Uzman Klinik Psikolog Cansu Yay
KAYNAKÇA
Budak, S. (2005). Psikoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
Linden,W. , Hewitt, P.L.(2013). Clinical Psychology: A Modern Health Profession.(Ş.Muzaffer,Çev.). Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara.
Özmen, M.(2008). Psikoterapiler. Türkiye’de sık karşılaşılan psikiyatrik hastalıklar sempozyum dizisi no:62,s: 303-322.
Anksiyete (kaygı), gerçekte olmayan olası tehditlere karşı bireyin verdiği doğal bir tepkidir. Yaşamın devamı için bir miktar anksiyete gereklidir fakat yüksek düzeydeki anksiyete bireyin günlük işlevselliğini bozmaktadır.
Anksiyetenin fizyolojik belirtileri; ağız kuruluğu, çarpıntı, aşırı terleme, nefes almada zorluk, mide ağrılarıyken psikolojik belirtileri; kontrolü kaybetme düşüncesi, kötü bir şey olacakmış düşüncesi, tehlikeye yönelik dikkat artışı, bulunulan ortama yabancılaşma şeklinde tanımlanabilir.
Anksiyete Bozuklukları; Panik Bozukluk, Özgül Fobiler, Obsesif-Kompülsif Bozukluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Genel Anksiyete tanılarını içerir.
Bu bozuklukların temel özellikleri; anksiyeteyi, korkuyu, duygusal stresi, kendini baltalayan bilişsel ve davranışsal ritüelleri, yoğun stres ve vücut gerginliğine yol açan fiziksel stres belirtilerini, ve etkili başa çıkmada zorluğu deneyimlemeyi içerir.
Tedavi sürecinde, bireyi anksiyeteye yatkınlaştıran ihtiyaçlar ve eğilimler tanımlanmalıdır:
*Kontrol ihtiyacı
*Mükemmelliyetçilik
*Kişinin güçlü onaylanma ihtiyacı
*Stresin sinyallerinin reddedilmesi
*Öz eleştiri
*Daimi kurban rolü
Anksiyetenin, bireyin günlük işlevselliğini ne ölçüde etkilediği değerlendirilmelidir. Başa çıkma becerileri, iletişim becerileri, benlik saygısı,stres yönetimi becerileri geliştirilmeli ve bilişsel yeniden yapılandırma uygulanmalıdır. Günlük işlevselliğin çok fazla etkilendiği durumlarda, terapi sürecine ek olarak bir süre ilaç tedavisi gerekebilir.
Bireyin bilişsel çarpıtmaları ve inkar ettiği duygular belirlenmeli, sağlıklı duygu ifadesi,kendiliğe yönelik negatif tutumların üstesinden gelme konularında desteklenmelidir. Ruh ve beden sağlığı bir bütün olduğundan sağlıklı beslenme, düzenli uyku ve egzersiz anksiyete ile başa çıkmada önemli bir yer tutmaktadır. Bununla birlikte stres yönetimi teknikleri uygulanmalıdır:
*Nefese odaklanma
*Kademeli kas gevşetme
*Görsel canlandırma/meditasyon
*Zaman yönetimi
*Özşefkat
Ruh hali-yemek yeme-kilo verme döngüsü nasıl çalışır?
Duygusal yeme, stres, öfke, korku, can sıkıntısı, üzüntü ve yalnızlık gibi olumsuz duyguları bastırmanın veya yatıştırmanın bir yolu olarak tanımlanabilir. Önemli yaşam olayları veya daha yaygın olarak günlük yaşamın zorlukları, duygusal yemeye yol açan olumsuz duyguları tetikleyebilir ve kilo verme çabalarınızı sekteye uğratabilir.
Duygusal yemeyle ilgili tetikleyiciler şunları içerebilir:
*İlişki çatışmaları
*İş veya diğer stres etkenleri
*Tükenmişlik
*Mali baskılar
*Sağlık sorunları
*Travmatik deneyimler
*Sınav Dönemleri
Her ne kadar bazı insanlar güçlü duygular karşısında daha az yemek yese de, eğer duygusal bir sıkıntı içindeyseniz dürtüsel veya aşırı yemeye yönelebilir, size uygun olan her şeyi keyif almadan hızla tüketebilirsiniz. Aslında duygularınız yeme alışkanlıklarınıza o kadar bağlı hale gelebilir ki, öfkelendiğinizde veya strese girdiğinizde, ne yaptığınızı düşünmeden otomatik olarak bir yiyeceğe yönelirsiniz.
Yiyecek aynı zamanda dikkat dağıtma görevi de görür. Örneğin, yaklaşmakta olan bir olaydan endişeleniyorsanız veya bir çatışma yüzünden endişeleniyorsanız, acı veren durumla uğraşmak yerine rahatlatıcı yiyecekler yemeye odaklanabilirsiniz.
Sizi aşırı yemeye iten duygular ne olursa olsun, sonuç genellikle aynıdır. Etki geçicidir, duygular geri döner ve muhtemelen kilo verme hedefinizi geri almanın getirdiği ek suçluluk yükünü üstlenirsiniz. Bu aynı zamanda sağlıksız bir döngüye de yol açabilir; duygularınız sizi aşırı yemeye tetikler, kilo verme yolundan çıkmak için kendinizi hırpalarsınız, kendinizi kötü hissedersiniz ve tekrar aşırı yemek yersiniz.
Duygusal yeme alışkanlıklarınızı nasıl kontrol edebilirsiniz?
Negatif duygular duygusal yemeyi tetiklemekle tehdit ettiğinde, iştahı kontrol etmek için adımlar atabilirsiniz.
*Bir yemek günlüğü tutun.
Ne yediğinizi, ne kadar yediğinizi, ne zaman yediğinizi, yediğinizde nasıl hissettiğinizi ve ne kadar aç olduğunuzu yazın. Zamanla ruh hali ile yiyecek arasındaki bağlantıyı ortaya çıkaran desenler görebilirsiniz.
*Stresinizi kontrol altına almanın yollarını deneyin.
Stres duygusal yemenize katkıda bulunuyorsa yoga, meditasyon veya derin nefes alma gibi bir stres yönetimi tekniğini deneyin.
*Açlık gerçekliği kontrolü yapın.
Açlığınız fiziksel mi yoksa duygusal mı? Sadece birkaç saat önce yemek yediyseniz ve karnınız guruldamıyorsa muhtemelen aç değilsinizdir. Duygunuzun geçmesi için zaman tanıyın.
*Destek almak.
İyi bir destek ağına sahip değilseniz, duygusal yemeye teslim olma olasılığınız daha yüksektir. Ailenize ve arkadaşlarınıza güvenin ve duygu paylaşımınızı olabildiğince arttırmaya çalışın.
*Can sıkıntısıyla farklı yollarla mücadele edin.
Aç olmadığınızda bir şeyler atıştırmak yerine dikkatinizi dağıtın ve daha sağlıklı bir davranışa geçin. Yürüyüşe çıkın, film izleyin, kedinizle oynayın, müzik dinleyin, kitap okuyun, internette gezinin veya bir arkadaşınızı arayın.
*Yemek konusunda keyif ve rahatlık odaklı olmaya son verin.
Direnilmesi zor rahatlatıcı yiyecekleri evinizde bulundurmayın. Ve eğer kendinizi kızgın veya üzgün hissediyorsanız, duygularınızı kontrol altına alana kadar markete gitmeyi erteleyin.
*Sağlıklı atıştırmalıklar tüketin.
Öğünler arasında yemek yeme isteği duyuyorsanız taze meyve, az yağlı soslu sebzeler, kuruyemişler veya yağsız patlamış mısır gibi sağlıklı bir atıştırmalık seçin. Ya da en sevdiğiniz yiyeceklerin daha düşük kalorili versiyonlarını deneyin ve iştahınızı tatmin edip etmediklerini görün.
*Deneyimlerinizden çıkarım yapın.
Eğer bir duygusal yeme durumu yaşıyorsanız, kendinizi anlamaya çalışın ve yeni bir başlangıç yapın. Deneyimlerden ders almaya çalışın ve gelecekte bunu nasıl önleyebileceğinize dair bir plan yapın. Yeme alışkanlıklarınızda yaptığınız olumlu değişikliklere odaklanın ve daha iyi sağlığa yol açacak değişiklikler yaptığınız için kendinizi takdir edin.
*Ne zaman profesyonel destek almalısınız?
Kendi kendine yardım seçeneklerini denediyseniz ancak duygusal yemeyi hala kontrol edemiyorsanız, bir ruh sağlığı uzmanından destek alabilirsiniz. Terapi neden duygusal olarak yemek yediğinizi anlamanıza ve baş etme becerilerini öğrenmenize yardımcı olabilir. Terapi aynı zamanda duygusal yemeyle bağlantılı olabilecek bir yeme bozukluğunuz olup olmadığını keşfetmenize de yardımcı olabilir. İzmir Psikolog
Uzman Psikolog Nakşiye İpek Ketenci
Referans
*Marney A. White, PhD, MS, Psychology — By Carly Werner, RD and Aline (Ren) Dias — Updated on September 15, 2022
*Marcin A., EmotionalEating: WhatYouShouldKnow.Healthline., Agust 29,2018